Abdülkâdir Geylani’nin “Risale-i Gavsiye” eserinden
“Risale-i Gavsiye” Abdülkâdir Geylani
Muhammed Ali soyunun ve yolunun yolcularından olan Abdul Kadir Geylani, irfan ile ördüğü hayatının anlamını açıkladığı eserlerden biri olan Risale-i Gavsiye’de hakikat sırlarını bizlere diğer veliler gibi biz kez daha açıkladı. Peygamberler ve Evliyaların yolunun temel özelliği olan Adem’in yani Kamil-i Mürşid’in sırrının Hak olduğu gerçeğini biz kez daha yaşamında ve inancında yaşatan Abdul Kadir Geylani yüz yılar aradan geçse de gönüllere taht kurmayı başarmış bir arif kişidir.
Muhammed Mustafa ve Ehlibeyt’inin aşkı ile gerçeklerin demine devranına Hu
Abdülkâdir Geylani’nin “Risale-i Gavsiye” isimli eserinden
“Cenab-ı Hakk bana şöyle tecelli etti:
—Ya Gavs-ı A’zâm, dedi Allah.
“Lebbeyk, Rabbi Gavs” dedim.
— Nâsut ile melekût arasındaki her tavır şeriat, melekût ile ceberut arasındaki
her tavır tarikat, âlemi ceberut ile lâhut arasındaki her tavır da hakikattir.
— Ya Gavs-ı A’zâm… Hiçbir şeyde zâhir olmadım, insandaki zâhir oluşum
gibi!
Sonra sordum Rabbime, dedim ki:
— Hiç mekânın olur mu?
— Dedi ki:
—Ya Gavs-ı A’zâm… Ben mekânların mekânıyım! Benim mekânım olmaz!
Ben insanın sırrıyım!
Sordum tekrar; dedim ki:
— Ya Rabbi; hiç yer misin, içer misin?
Dedi ki:
—Yemem, fakirin yemesidir, içmem de fakirin içmesidir!
Ve dahi sordum…
—Ya Rabbi, melâikeyi hangi şeyden halkettin?
Dedi ki Hakk Teâlâ:
—İnsanın nurundan halk ettim ve insanı da nurumun zuhurundan halk ettim.
Dedi;
—Ya Gavs-ı A’zâm, ne güzel talibim ve ne güzel talep edilendir insan. Ne güzel
rakiptir insan ve ne güzel merkûbtur mükevvenat.
—Ya Gavs-ı A’zâm, insan sırımdır ve ben O’nun sırrıyım! Eğer, insan indimdeki
menziline ârif olsaydı, derdi ki, “Bütün nefislerdeki nefsim; bu anda mülk yoktur
benden gayrı!”
—Ya Gavs-ı A’zâm… İnsanın yemesi, içmesi, mekânı, hayatta duruşu, yayılışı,
konuşuşu ve susuşu, yaptığı işi, teveccüh ettiği şey, gaib olduğu şey BENİM…
Sekenesi, muharriki ve müsekkiniyim!
Ve bana buyurdu ki rabbim:
—Ya Gavs-ı Â’zâm, insanın cismi ve nefsi ve kalbi ve ruhu ve işitişi ve görüşü ve eli
ayağı ve tamamını nefsimle izhâr ettim… O yoktur, ancak BEN varım ve BEN de
onun gayrı değilim!
Ve bana dedi ki:
—Ya Gavs-ı Â’zâm, FAKR ateşiyle yanan ve ihtiyaç ateşiyle münkesir birini görürsen
yaklaş ona. Şüphesiz ki benimle onun arasında perde yoktur!
Ve dedi ki bana;
—Yemek yeme ve içme ve uyuma; indimdeki yerinde kalben ve basaren hazır
olmadıkça.
Ve daha dedi ki:
—Ya Gavs-ı Â’zâm… Bâtında bana olan yolculuktan mahrum bulunan kimse, zâhiri
yolculukla imtihan edilir de, bu yolculuğu da Ben’den ancak uzaklaşmayı artırır.
Ve daha dedi ki:
—Ya Gavs-ı Â’zâm, İttihâd öyle bir hâldir ki, onu lisan anlatamaz! Kim ona iman
ederse, kabul olur; ve kim reddederse o hâli küfretmiş olur!. Kim vusulden sonra
ibadeti beşeriyetiyle irade ederse, Allah’a şirk koşmuş olur!
Ve daha dedi ki:
—Ya Gavs-ı Â’zâm, kim saadet-i ezelî ile saadete kavuşmuş ise, ne mutlu ona.
Bundan sonra mahrum olmaz ebeden!. Kim ki şekâvet-i ezelî ile şakî olmuşsa,
yazıklar olmuş ona; ve o ebediyen makbul olmaz!
Ve daha dedi ki;
—Fakirlik ve yoksulluğu insana binek yaptım; bu bineğe kim binecek olursa, çölleri ve
vadileri aşmadan önce yüce makama ulaşır.
—Ya Gavs-ı Â’zâm… Muhabbet, seven ile sevilen arasında perdedir!. Seven,
sevilende yok olduğu zaman seven sevilenle var olduğunda vusul hâsıl olur.
—Ya Gavs-ı Â’zâm… İnsan, ölümden sonra ne olacağını bilseydi, dünya hayatını
sürdürmeyi temenni etmez, her an “Ya Rabbi canımı al” diye yalvarırdı!
—Ya Gavs-ı Â’zâm… Halkın kıyamet günü benim katımdaki hüccetleri, sadece “Onlar
sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler.” Ayetinin hükmü olacak ve sonra da hasret ve
ağlamak… Kabirdeki durumları da böyledir.
—Ya Gavs-ı Â’zâm… Beni gören kimsenin, artık her hâl ve kârda sormaya ihtiyacı
kalmaz. Beni görmeyen kimseye ise, sormak fayda vermez. Böylesi söz yönünden
perde arkasında kalmıştır. Yani söz, onunla rü’yetullah arasında perde olmuştur.
—Ya Gavs-ı Â’zâm… Bütün ruhlar raks ederler kalıplarında kıyamete kadar “Elestü
birabbiküm” sözünün mânâsından dolayı, sonra da derler ki, “Rabbimizi gördük”!
Rabbimi gördüm; Bana buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam! Kim ilimden sonra Ben’den rü’yeti (Beni görmeyi) isterse,
hakikat o, rü’yet ilmiyle mahcûbdur, yani rü’yet ilmi ara yerde perdedir. Kim de
rü’yetin ilimden başkası olduğunu zannederse, hakikatte o, Rü’yetullah ile
aldanmıştır.”
Ve dedi ki bana:
—Ya Gavs-ı Â’zâm… Benim indimde fakir, hiçbir şeyi olmayan değildir. Belki fakirler
onlardır ki, emirleri her şeyde geçer. Bir şeye “ol” derler ise, o şey olur!
Ve dedi ki bana;
—Ya Gavs-ı Â’zâm. Cennettekilere zuhurumdan sonra ne ülfet vardır, ne de (daha
büyük bir) nimet; ateştekilere zuhurumdan sonra ise, ne vahşet vardır ne de hurkat
(bilmezlik).
—Ya Gavs-ı Â’zâm… Her kerimden Kerimim, her rahîmden Rahîmim.
—Ya Gavs-ı Â’zâm, Benim katımda uyu, ama halkın uyuduğu gibi değil; ancak o
takdirde Beni görebilirsin.
Sordum, dedim ki:
—Ya Rabbi, indinde nasıl uyuyayım?
—Cismin lezzetinden sıyrılarak; nefsin şehevâtından arınarak; ruhun anlık
kaymasından kurtularak ve zatınla fenâ bularak uyu!
Ve dedi ki:
—Ya Gavs Â’zâm, ashabından kim sohbetimi isterse, ona FAKRI; sonra FAKRIN
FAKRINI ve sonra da FAKRIN FAKRININ FAKRINI tavsiye ederim… Böylece, FAKR
hâlinde onları da “Ben”den başkası kalmaz.
Ve daha dedi ki;
—Ya Gavs-ı Â’zâm. Ne mutlu sana mahlûkatıma Rauf olabilirsen ve ne mutlu sana
onların hatalarını bağışlarsan!
Ve daha buyurdu ki;
—Ey Gavs-ı Â’zâm. Zâhidleri nefis yolunda; arifleri kalb yolunda; vâkıfları ruh yolunda
kıldım. Nefs’i de HÜR olanlara mahal kıldım. Hürlerin kalpleri sırlar kabirleridir.
—Ya Gavs-ı Â’zâm. Ashabına söyle, fakr hâlindekilerin dualarını ganimet bilsinler.
Şüphesiz ki onlar benim indimde, ben de onların indindeyim.
—Ya Gavs-ı Â’zâm. Ben her şeyin varılacak tek sığınağıyım ve Ben her şeyin
nazargâhıyım; dönüş Bana olacaktır.
—Ya Gavs-ı Â’zâm. Cennete nazar etme ki, beni vasıtasız göresin ve cehenneme de
nazar etme ki, beni vasıtasız göresin.
—Ya Gavs. Cennet ehli cennetle meşguldür; azâb ehli ateşle meşguldür!.. Sen ise
benimle meşgul ol!
—Ya Gavs. Cennet ehlinden bazı kullarım, nimetlerimden sığınırlar bana cehennem
ehlinin azaptan bana sığınmaları gibi!
—Ya Gavs-ı Â’zâm, Resûl ve Nebîlerin hâricinde kullarım vardır ki, onların hallerine
muttalî olamaz ne dünya ehlinden biri, ne uhrâ ehlinden biri, ne cennet ehlinden biri,
ne azâb ehlinden biri, ne melek, ne Rıdvan, ve ne cennet için halk ettiklerim ve ne de
cehennem için halk ettiklerim!. Tanımasalar bile onlara gönülden inanan kimselere
müjdeler olsun!
—Ey Gavs-ı Â’zam, İşte sen onlardan birisin. Onların şu dünyada alâmetleri şudur:
Bedenleri az yemek ve az içmekten eriyip gitmiştir. Nefisleri şehvetlerden geri kalmış,
yanmıştır. Gönülleri hatıralardan paklanıp ütülenmiştir. Ruhları zaman mefhumundan
arınıp manevî düzeye kavuşmuştur. Onlar, evet Onlar Beka Yâranı’dır, ebedîleşen
Allah dostlarıdır. Lika nuru ile kavrulmuşlardır.
—Ya Gavs. Kim benden gayrıyla meşgul olursa, sahibi ateş olur kıyamette.
—Ya Gavs. Kurb ehli kurbiyetlerinden dolayı yakınırlar, buûd ehlinin uzaklıktan
şikâyetleri gibi…
—Ya Gavs. Kimse benden uzak olamaz, mâsiyetiyle; kimse de tâatıyla kurb sahibi
olamaz.
82
—Ya Gavs. Birisi benden kurb sahibi ise, o ancak mâsiyettedir. Zira onlar acz ve
nedâmet ehlidirler.
—Ya Gavs. Acz, nur menbâıdır; ucûb, kendini beğenme de kederlere mahaldir,
zulmet kaynağıdır.
—Ya Gavs. Çok sıcak bir günde biri sana gelip su istese ve senin de o suya ihtiyacın
olmasa ve buna rağmen de vermesen, sen cimrilerin en cimrisi olursun. Hâl böyle
olunca, nasıl rahmetime mâni olayım?
—Ya Gavs. Mâ’siyyet ehli mâ’siyyeti ile perdelidir. Tâat ehli de tâatıyla perdelidir; ve
ben onlardan kaçınırım. Bunlardan başka bir grup da vardır; ki onların ne tâatla
alâkaları vardır, ne de mâsiyetle!
—Ya Gavs. Hatalı kullarımı fazl ve keremim ile müjdele; icâb edeni de adl ve öç
almamla müjdele.
—Ya Gavs. Tâat ehli nimetlere tezellül ettiklerinden zikrederler ve mâ’siyyet ehli de
tezellül edip Rahim’i zikrederler!
—Ya Gavs. Avamı yarattım, Benim güzelliğimin nuruna güç getiremediler. Bu
nedenle kendimle onlar arasına zulmet perdesi gerdim. Havâssı (seçkin kişileri)
yarattım, onlar da Bana komşu olmaya güç yetiremediler. Bu nedenle ilâhî nurlarımı
kendimle onlar arasına perde yaptım.
—Ya Gavs. Ashabına söyle, onlardan kim bana vâsıl olmak isterse, benden gayrı her
şeyden sıyrılıp çıksın.
—Ya Gavs. Dünya geçidinden çık ki, âhirete vâsıl olasın; âhiret geçidinden de çık ki,
bana vâsıl olasın.
—Ya Gavs. Cisimlerden ve nefsinden çık; sonra kalplerden ve ruhundan çık; sonra
hüküm ve emirden çık ki bana vasıl olasın.
Dedim ki;
Ya Rabbi, hangi namaz sana daha yakındır?
—O namaz ki, içinde benden başkasının kalmadığı, kılanın içinde kaybolduğu!
Sonra sordum, dedim ki:
—İndinde hangi oruç daha faziletlidir?
—O oruç ki, onda benden başkası kaybolup, benden gayrı kalmaz!
Sonra sordum:
—Hangi fiiller indinde faziletlidir?
—Benden gayrının kalmayıp, içinde cennet ve cehennemin bulunmadığı, yapanın
kaybolduğu!
—Hangi gülüş indinde faziletlidir?
—Ağlamayarak tövbe edenlerin gülüşü.
—Hangi tövbe indinde faziletlidir?
—Masumların tövbesi!
—Hangi ismet indinde daha faziletlidir?
—Tövbekârların ismeti!
Sonra dedi ki:
—Ya Gavs-ı Â’zâm. İlim sahibi için yol yoktur, tâ ki indindeki ilmi inkâr
etmedikçe…Eğer ilmini terk etmezse, şeytanın lisânı olur!.
— Ya Rabbi, “Aşk”ın manası nedir?
— Ya Gavs! Âşık ol bana. Âşık benim, maşuk benim, aşk benim!.Kalbini benden
gayrından çevir ve fariğ kıl.
—Ya Gavs-ı Â’zâm. Aşkın zahirîne arif olursan, aşktan fena bulmalısın! Zira aşk
HİCAPTIR, âşık ile maşuk arasındaki hicâb.
—Ya Gavs! Tövbeyi istersen, önce nefsinden günahı çıkarmalısın. Sonra kalbinden
hatırasını çıkarmalısın. İşte o zaman bana vasıl olursun. Aksi halde müstehzilerden
olursun!
—Ya Gavs, Haremime girmek istersen, ne mülke, ne melekûta, ne ceberûta iltifat et.
Şüphesiz ki mülk âlimin, melekût ârif’in, ceberût da vâkıfın şeytanıdır!. Kim bunlardan
birine razı olursa, o, indimde tard edilmişlerden olur.
Ve daha dedi ki:
—Ya Gavs. Mücahede, müşahede denizlerinden bir denizdir ve balıkları da
vâkıflardır… Müşahede denizine girmeyi irade edene, mücahede gerekir… Zîrâ
mücahede müşâhedenin tohumudur.
—Ya Gavs! Kim mücâhedeyi ihtiyâr ederse, ona müşâhedem olur; istese de
istemese de.
—Ya Gavs! Kim mücahededen mahrûm ise, ona müşâhedeye yol yoktur!. Taliplere,
benim kendilerine lâzım olduğum gibi, mücahede lâzımdır.
—Ya Gavs! Kullarımın faziletlisi ve sevgilisi onlardır ki; evlâdı ve ana-babası olup da
kalbi onlardan fâriğdir!.. Eğer, ana-babası ölse hiç hüzün çekmez!. Kulum bu
mertebeye ve menzile eriştiğinde, benim indîmde “ana-babasız ve evlâtsız” (lem
yelid ve lem yûled) (İhlâs 3) ve “ve “lem yekûn lehü küfüven ehad” (İhlâs 4) olur.
—Ya Gavs! Bana nazar etmek istiyorsan bir mahalde, gayrımdan fariğ kalbi ihtiyar et!
Sordum:
– İlmin ilmi nedir?
Dedi ki:
—Ya Gavs-ı Â’zâm. İlmin ilmi, ilimden cehildir.
—Ya Gavs! Kalbi mücahedeye meyleden kula ne mutlu…Vay hâline o kulun ki kalbi
şehevâta meyleder!.
Rabbimi gördüm ve “mirâc “tan sordum…
Buyurdu:
-Mirâc benden gayrı her şeyden urûctur. Mirâc’ın kemali de, nazarının gayrına
kaymaması ve isy e memesidir.
Ya Gavs! Mirâç ‘edolmayanın namazları yoktur benim indimde…Ve o, namazdan
mahrumdur!.