İbadet Nedir? İbadet yeri Mescit ve Cemevleri
İÇİNDEKİLER
İbadet Nedir?
İbadetin Sözlük anlamı “boyun eğme, alçak gönüllülük, itaat, kulluk, tapma, tapınma” anlamlarına gelmektedir.
İnanç açısından manası ise: Ey iman edenler! Allah’ın buyruğuna ters düşmekten sakının; O’na varmaya vesîle arayın. O’nun yolunda cihad edin(iyi olun, kötülükten uzak durun) ki, kurtuluşa erebilesiniz. Ahzap-35 ile Yüce Tanrıya ulaşmaya vesile kılınan düşünce ve uygulamaların tamamıdır. Salih amel (faydalı işler) olarak Kuran’da çokça anılmıştır.
Çalışmak, vatanı savunmak, doğru sözlü olmak, ilim öğrenmek, helal kazanç, teraziyi doğru tartmak, adalet, cömertlik, hasta sormak, dua, haç, zekat, oruç, komşu ve anne baba hakkına uymak, zulme karşı haklının yanında olmak gibi birçok vesile ibadet olarak bilinir.
Mescit nedir? Yüce Tanrı’nın Mescidi Neresidir?
Yüce Tanrı’nın mescidi temiz gönüllerdir. Mescit Arapça bir kelimedir ve toplu dua edilen yer manasındadır. Türkçede Mescit, cami, cemevi, cemhane, namazgah, meydanevi, çilehane gibi isimlerle anılmaktadır. Cami ve cemevi aynı kökten gelen kelimelerdir.
Şu bir gerçek ki, âlemlere bir bereket kaynağı ve yol gösterici halinde insanlar için kurulan ilk ev Bekke’dekidir. Ali İmran-96
Bekke; Bismillah ve Beytullah gibi “Ba” ile başlar manası ise nur ve sırrın mekanı olan Adem’in gönlüdür.
Kabe, Âzeroğlu İbrahim’in binâsıdır. Gönül ise, Celîl ve Ekber olan Allâh’ın Nazargâhıdır. Pir Muhammed Mevlana
Hacc-ı Ekber kılmak istersen gel ey zahid berü, Aşıkın kalbi içinde sen bu Beytullah’ı gör. Seyyit Nesimi
Gönül Evi Nasıl Temizlenir?
- Yüce Tanrı buyurur:
- Benim sevgili resulüm, söyle insanlara; gönül evlerini alçakgönüllülük, aşıklık süpürgesi ile süpürsünler. Hırsı, nasılı, niçini, ikiyüzlülüğü, hainliği, çekememezliği ve dedikoduyu süpürüp atsınlar. Yaptıkları kötü işlere pişmanlık duysunlar ve pişmanlık suyu ile yıkansınlar. Gizli işlerden vazgeçsinler. Sevgi sofrasını döşesinler. Aşk başlarına vursun…(Hacı Bektaş-ı Veli Besmele Şerhi eserinden)
“Gönül alemin mutlak padişahı olan Tanrı’nın nazargahıdır. Gönül ile Allah arasında perde yoktur. Bu durumda müminlerin gönlü Kabe’ye benzer” Hacı Bektaş-ı Veli
Yeryüzü İbadet Yeridir.
Tüm yeryüzü ibadet yeridir. Dua her mekanda yapılan bir ibadettir.
Doğu da batı da yalnız Allah’ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah’ın yüzü vardır… Bakara-115
Toplu dua yeri; İnsanlar toplu dua için belirlenen zamanlarda bir araya gelmektedirler. Bu yerler ilk önce resullerin evleriydi. Zaman ile havra, kilise, mescit, cami, dergah ve cemevi gibi dünyanın her yerinde Yaratıcı Tanrı’ya dua için toplanılan alanlar yapıldı.
Bu mekanda yapılan duaların hangisini kabul olduğu ise Yüce Tanrı’nın takdiridir. İbadet yerlerini yarıştırmak, duaları yarıştırmak, kalıplara sokmak, ibadet yerleri arasında üstünlük iddiasında bulunmak, ayrıştırmak, ötekileştirmek Yüce Tanrı’nın ve nebilerin emri değildir.
Mescit, Kilise, Havra, Cami, Cemevi, Dergah gibi toplu dua mekanları gösterişten uzak, sade yapılı, helal para ile yapılmış olmalıdır.
İbadet mekanlarında insanları ayıracak şekilde bölümler yapılması, siyasi ve ticari amaçlarla kullanılması İslam’ın özüne uygun değildir.
Hikaye
Zamanı gelince Taptuk Emre üç ileri olan öğrencisini huzuruna çağırdı. İçlerinde Yunus’ta vardı. Ellerine birer güvercin verdi. “Bu güvercinleri kimsenin olmadığı bir yerde kesip getirin” dedi. Üç öğrenci değişik yerlere dağıldılar. İki öğrenci kimsesiz mekanlar buldular ve orada güvercinleri kesip getirdiler. Yunus akşama kadar ıssız yerleri, mağaraları, dağları, dereleri dolaştı. Her yittiği yerde Yüce Tanrı’nı onunla beraber olduğunu ve onu gördüğünü idrak etti. Mürşidi Taptuk Emre’nin sözü onun için Yüce Tanrı’nın sözü gibiydi. Geç saatlere kadar Pirinin sözünü yerine getirmek için oradan oraya koştu. Yüce Tanrı’nın olmadığı bir yer bulamadı. Boynu bükük çaresiz geç saatlerde Taptuk Emre’nin huzuruna çıktı. Şeyhim kimsenin olmadığı bir yer bulamadım. Her yerde Yüce Tanrı’nın var olduğunu bilerek güvercini kesemedim. Beni affet deyip güvercini Taptuk Emre’nin önüne koyar.
Taptuk Emre’nin sınavını tek Yunus Emre geçer. Gönül kapıları açılır ve birbirinden değerli Aşk dizeleri gönülleri mayalar..
Nerede olursanız olun o sizinle beraberdir. Hadid – 4
Dostun evi gönüllerdir. Gönüller yapmağa geldim. Yunus Emre
Gönül Çalabın tahtı, Çalab gönüle bahtı, İki cihan bedbahdı, Kim gönül yıkar ise. Yunus Emre
Müminlerin Mescidi, Münafıkların Mescidi
Nebiler gizli olmak üzere dualarını öncelikli evleri olmak üzere her mekanda yerine getirdiler. Hz. Musa Tur-u Sina’da on emri indirdi, Hz. İsa Çölde kırk gün dua ve oruçla geçirdi. Hz. Muhammed Hira Mağarasında bin aydan hayırlı kadir gecesini yaşadı.
Kandil, Allah’ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah-akşam O’nu tespih eder. Nur-36
Hz. Muhammed kırk yaşına kadar öncelikle evi olmak üzere Kira mağarasında, Kabe’de dua ederdi. Müşriklerde aynı dönemde Kabe’de dua ederdi. Elli yaşına kadar müminlerin evi de dua yerleriydi. Mekke’ye göç edince Mescit-i Nebevi’yi kurdu. Medine’den hicret eden aileler ile birlikte bu mescitte ibadet, toplantı, uyuma dahil yaşamın her türkü faaliyetini yerine getirirlerdi. Bu mescit daha sonra kurulan tekke ve dergahlara örnek oldu.
Hz. Muhammed’ miraç gecesi bedeni temsil eden Mescit-i Haram’dan ruhlar alemini temsil eden Mescid-i Aksa’ya manevi yolculuk yaparak Yüce Tanrı’nın huzuruna çıktı. O tarihte yeryüzünde Mescid-i Aksa diye bir yapı yoktu. Emeviler Kudüs’te Mescit-i Aksa ismi ile bir mescit yayıp bunu siyasetlerine alet ettiler.
Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. İsra-1
Hz. Muhammed Medine’de müşriklerin açtığı savaşlara karşı başarılı oldu. Altmış yaşına gelince Mekke feth olundu. Kabe’deki putlar birer birer kırılıp atıldı. Kabe tekrar ziyaret ve mescit haline geldi.
Münafıklar (iki yüzlü Müslümanlar) bir mescit yaptılar. Allah için yaptıklarını söyleyerek Hz. Muhammed’i bu mescide davet ettiler. Yüce Tanrı onların niyetlerini Hz. Muhammed’e bildirince Hz. Muhammed bu mescide gitmedi ve Mescid’i Dırâr (zararlı mescid) olarak anılan yapı yıkıldı. Bu yapının Hz. Muhammed’den sonra tekrar yapıldı.
Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük/gerçeği örtmek için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. “İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!” diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. Tevbe-107
Böyle bir mescitte ebediyen gitme! Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde olman daha uygundur. Temizlenmek arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah, temizlenenleri sever. Tevbe-108
“Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit” nedir?
Pir Muhammed Mevlana Mesnevi esrinde “Mescid’i Dırâr” hikayesini şöyle tamamlamaktadır. “Ey iş eri, sen işini mehenge vur da bir Mescid’i Dırâr da sen yapma. Sen o mescit yapanları kınıyor, onlarla alay ediyorsun ama gözünü çevirip baksan görürsün ki sen de onlardansın”
XII yüzyılda Anadolu’da ibadet yerleri için mescit ismi ile birlikte tekke ve zaviye isimleri kullanılmıştır. Minaresi olmayan Mescit ismi bu dönemde yaygın iken XV yüzyıldan sonra yapılan büyük minareli mescitler için Cami ismi kullanılmıştır.
XV yüzyıldan sonra birçok Mescide minare eklenmiştir, Hz. Muhammed’in Medine’de yaptığı mescide benzeyen tekkeler ve zaviyelere ise camiler ilave edilmiştir. Tekke şeyhlerini atayamayan padişahlar cami ve minare yaparak tekke ve mescitleri yönetmek yolunu seçmiş, saltanata bağlı bir din anlayışı topluma hakim kılınmaya çalışılmıştır.
Örnek vermek gerekirse İstanbul’da Eminönü’nde bulunan Ahi mescidine minare sonra eklenmiştir. Divriği Medresesine, İstanbul’da ilk kurulan mescitlere minare sonradan eklemiştir.
Bir örnek Hunad Hatun Mesciti
Kayseri Hanud mescidi I. Alaeddin Keykubad’ın eşi, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Hunad Hatun tarafından Kayseri’de 1238’de şehir merkezinde yaptırılmıştır.
Orijinal minaresi olmayan mescide Osmanlılar zamanında bir insan boyundan biraz uzun “Köşk minare” yapılmıştır. II. Abdülhamid döneminde mescit genişletilmiş, sağına ayrı bir minare yaptırılmıştır. Bunu gibi örnekler çokcadır.
Tekkeler Mescit-i Nebevi’yi örnek alır.
Battal Gazi Tekkesi, Sucaeddin Veli tekkesi, Afyon’da ki Karaca Ahmet tekkesi, Ahi Evran, Hacı Bektaş Veli tekkesi gibi birçok tekkeye cami ilave edilmiştir.
Hacı Bektaş-ı Veli tekkesine 1832 yılında yapılan Nakşi camisinde vakit namazı kılınırken Hacı Bektaş-ı Veli kabrine sırt dönülmektedir. Ahi Evran türbesinin girişine sonradan yapılan camide bazı kişiler namaz kılmamakta, Ahi Evran türbesinin içine girerek Ahi Evran kabrine sırtları gelecek şekilde vakit namazı kılmaktadırlar. Bunu yapanlar Resul ve Evliya türbelerinde namazın sevabının daha fazla olduğuna inanmalarına rağmen, nebi ve evliya kabrine sırt dönerek namaz kılınmayacağını bilmiyorlar.
“Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!”Sad-72
Hani, biz meleklere “Âdem’e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü…Keyf-50
Cumhuriyet döneminden sonra ise iç Anadolu bölgesinde Selçuklular, Karamanoğlu beyliği ve ahiler tarafından yapılan birçok Mescide yine minare eklenmiştir.
Çilehane Cihat-ı Ekber’in Zirve Mekanı
Çile kırk demektir. Kırk gün, Kırk yaş, Kırkı gibi tabirler ile günümüze kadar gelmiştir. Nebilerin birer çilehaneleri vardı. Cihat-ı Ekber denilen kişinin kendi nefsi, egosu ile savaşın simge mekanıdır. Hz. Musa için Tur-u Sina, Hz. İsa için çöl, Hz. Muhammed için Hira mağarası çilehaneleriydi.
Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, Düzgün Baba, Hacı Kureyş, Merkez efendi, Seyyit Mahmut Hayrani gibi erenlerin de çilehaneleri vardı.
Çilehaneye giren kırk gün boyunca yemeden içmeden kesilir. Kim ki gönlünü temizler, nefsini aklın ve sevginin emrine sokar ise bu sırra mazhar olur.
Kutsal Ruh’la dolu olarak Şeria nehrinden dönen İsa, Ruh’un yönlendirmesiyle çölde dolaştırılarak kırk gün süreyle İblis tarafından sınandı. O günlerde hiçbir şey yemedi. Dolayısıyla bu sürenin sonunda acıktı.
Bunun üzerine İblis O’na, «Tanrı’nın Oğluysan, şu taşa söyle de ekmek olsun» dedi.
İsa ona şöyle karşılık verdi: «`İnsan yalnız ekmekle yaşamaz’ diye yazılmıştır.»
Sonra İblis İsa’yı yükseklere çıkararak bir anda O’na dünyanın bütün ülkelerini gösterdi. O’na, «Tüm egemenlik ve görkemleriyle bunları sana vereceğim» dedi. «Bunlar bana teslim edildi, ben de dilediğim kişiye veririm. Bana taparsan, hepsi senin olacak.»
İsa ona şu karşılığı verdi: «`Tanrın olan Rab’be tap, yalnız O’na kulluk et’ diye yazılmıştır.»
İblis O’nu Kudüs’e götürüp tapınağın tepesine çıkardı. «Tanrı’nın Oğluysan, kendini buradan aşağı at» dedi. «Çünkü şöyle yazılmıştır:
`Tanrı, seni korumaları için, meleklerine buyruk verecek.’
`Ayağın bir taşa çarpmasın diye, seni elleri üzerinde taşıyacaklar.’»
İsa ona şöyle karşılık verdi: «`Tanrın olan Rab’bi sınama!’ diye buyrulmuştur.»
İblis, İsa’yı her bakımdan sınadıktan sonra bir süre için O’nun yanından ayrıldı. (İncil (Mat.4:1-11; Mar.1:12-13))
Erenlerin görüşüne göre Oğul manevi bir tabirdir, Yüce Tanrı’nın Adem’e üflediği HU! Nefesindeki manayı anlatmak içindir.
“Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!” Bakara-125
Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyü, Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş. Niyazi Mısri
Devlet ibadet yeri tanımlayabilir mi?
Devlet bir yerin ibadet yeri olup olmadığını dini açıdan belirleme yetkisi ve hakkı yoktur. Devlet bir yerin ibadet yeri olup olmadığını sadece Hukuk acısından ele alabilir ve tanımlamasını hukuk ile yapabilir.
Ahlak esas olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun, insan hakları evrensel beyannamesine uygun, inanç hürriyetini esas alan, herkesin inancına saygı gösteren her mekan hukuki olarak ibadet yeri içine girer. Bu temel esasları devlet inceler ve bu esaslara uygun ise cemevleri dahil her mekanı hukuki olarak toplu ibadet yeri kabul eder.
Kilise, Havra, Cami, Mescit gibi T. C. Anayasasında yer alan ibadet yerleri yurttaşların kabul ettiği, ibadet için toplanılan yerlerdir. Bir ibadet yeri diğerinden yasalar açısından üstün değildir. Hangi yurttaşın ibadetinin kabul olup olmayacağı anayasasın veya devletin görevi değil, Yüce Tanrı’nın takdiridir. Devlet, kul ile Allah arasına girmeyeceği gibi, kul ile Allah arsına giren ve inancı menfaati için kullanan anlayış ve kişiler ile de yasaların emrettiği çerçevede mücadele eder.
Cemevlerinin hukuki statüsü için Türkiye Cumhuriyet ve Avrupa İnsan hakları mahkemesi açısından engel bir durum olmadığı ve yasalara uygun olduğu birçok hukuk kararı ile açığa çıkmıştır. Bu karalardan biri cem vakfı tarafından AHİM e götürülen ve cemevlerinin ibadet yeri olduğunu bildiren karardır.
Ahlak ve yasalara uygun olan cemevlerinin önündeki engellerin kaldırılması, ibadet yerlerinin denetiminin devam etmesi, yasalara aykırı olanların yasal işleme tabi tutulması yeterlidir. Cemevleri Siyasi amaçların dışında tutulmalı, ayrımcılık konusu yapılmalıdır.
Cemevlerinin mescit statüsünde değerlendirilmesi de başka bir çözüm yoludur. Devlet; cemevleri için başkaca bir yasal düzenleme yapmadan da Mescit statüsünde değerlendirebilir.
Diyanet ve Alevi-Bektaşi Başkanlığı
Cemevleri, devlet açısından hukuki ve yurttaşlık hakkı konusudur. Bu konu Diyanetin hizmet alanında olmakla birlikte karar alanı içinde değildir. Diyanetin kurulması da yasa ile meclisin kararı ile olmuştur. Cem evleri de meclisin kararı ve hükümetin uygulamaları ile ibadet yeri olması kabul edilmelidir.
- Diyaneti Allah ve Resulün emri ile kurmamıştır, diyanet inanç hizmeti veren devlet kurumudur, Allah, Peygamber ve İslam adına hareket edemez.
- Devlet yurttaşları inançları üzerinden tanımlayamaz ve yurttaşların inançlarına göre kurumlar kuramaz. Diyanet mezhepçilik yapamaz, bir inancı tutup diğerini dışlayamaz, siyasallaşmış dini temsil edemez. Alevi-Bektaşi ismiyle veya başka bir inanç kurumu kurulamaz. İnanç alanları diyanet ve kültür bakanlığı diye bölünemez, ayrıştırılamaz.
- Diyanet bir din anlayışını öğretmekten ve dayatmaktan vaz geçmelidir. Eğitim, Milli Eğitim’in konusu olmalıdır ve eğitim sadece inancın temel değerlerini öğretme üzerine kurulmalıdır. Yurttaşların dini nasıl yaşayacakları konusunda taraf ve yönlendirici olmamalıdır. Diyanet; Atatürk döneminde Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi denetleyici, yol gösterici ve kolaylaştırıcı bir kurum olmalıdır.
- Belediyeler inanç alanlarından tamamen çekilmelidir. Sadece hizmet konusunda eksiklik var ise bu konuda vatandaşa hizmet sunmalıdır ve inanç hizmet belediyenin asli görevleri arasına girmemelidir.
- Bünyesinde, kilise, havra, cami, cemevi gibi hizmet birimler olmalı ve her birime ilgili kurumların yetkilileri atanmalıdır. Burada inancı yürütecek kişiler devletin veya diyanetin kadrolu elemanı olmamalı.
- Devlet ibadet yerlerine yardım etmekle birlikte patronu halk olmalıdır. Yine Cumhuriyet’in ilk yıllarında vakıf camileri dışında camilerde çalışanlar devletin bordrolu elemanı değildirler.
- İstanbul’da bazı tarikat şeyhlerine de maaş desteği verilmiş hatta bu maaş destekleri tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra da bir süre de devam etmiştir.
Mahkemeler inanç ve ibadet yerleri ile ilgili konuları Diyanet’e değil yasalara ve Meclise sormalıdır. Ulusal ve uluslararası Yasalara, Ahlaka aykırı olmamak şartı ile her türlü ibadet biçimi özgür olmalıdır. Tekkeler konusu da yine bu bakışa göre ele alınmalıdır.
Tekelerin durumu
Teke ve zaviyeler kapatılırken faydalı olanları zararlı olanlarından zamanın şartlarında ayrılamadığı için tamamı kapatılmıştır. Günümüzde Ahlaka, yasalara, inanç hürriyetine, insan haklarına, saygı gösteren ve insanlığa zarar vermeyen tekelerin yeniden açılmasına onay verilmeli, zarar verecek olanların ise kapatılmasına devam edilmelidir.
Şahkulu Ahi ve Bektaşi tekkesi
Şahkulu Sultan Dergâhı da, 1329’da Osmanlılar Bizanslıları Pelekanon (Maltepe) Savaşı’nda yenince Şeyh Edebalî’nin yeğeni Ahî Ahmed’in şeyhliğinde Osmanlı’nın isteği Bizanslıların izni ile Ahi zaviyesi olarak kurulmuştur. 1402’deki Ankara Savaşı’ndan Osmanlılar bu sefer Bizanslılara yenilmiştir. Bizanslılar bu zaferden güç alarak Şahkulu tekkesini yıkmış, tekkede bulunan kırk eren öldürülmüştür.
Erenköy’de Ali Gazi Baba, Göztepe’de Gözcü Baba, Sancaktepe’de Sancaktar Baba, Kartal’da Kartal Baba gibi İstanbul’a isimleri verilen erenler ile Yörük Baba, Mansur Baba, Semerci Baba, Buhur Baba, Mah Baba, Saka Baba, Gül Baba gibi erenler burada şehit olmuşturlar. Daha sonra Şahkulu bu tekkeyi yeniden kurmuş, Otman Baba burada misafir olmuş ve İstanbul’un fethinde gönülleri fethederek önemli sol oynamışlarıdır.
Nihat Vural
İlk Yayın: 28.05.2015
Düzenleme : 08.08.2022
Düzenleme : 23.10.2024