DTP ve Kürt Gerçeği
DTP Kürt sorunu diye adlandırılan sorunun yoğunlaştığı bölgenin gerçeklerinden çıkan siyasi bir partidir. Çözüme katkı sunmaya yakın tarafların başında geliyor.
Sorunu yaratanlar siyasetçilerdir. Sorunu çözecek olanlar ise siyasetçiler olmalıdırlar. Sorunları yaratan siyasetçi sorunları görmezlikten gelmektedir. Bildikleri tek yöntem ise sorun çıkmadığı müddetçe mevcut durumun sürdürülmesidir. Halkın cahil ve fakir bırakılarak yönetilmesidir. Sorun olursa orduları yollamak buldukları tek çözüm yoludur.
DTP’nin izleyeceği doğru siyaset halkın ve ülkenin barışa yönelmesinde büyük katkı saplayacak. Aksi halde ayrışma devam edecek ve halk içinde etnik çatışmalar çıkması kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda kaybeden yine halk olacaktır.
DTP dışındaki partiler büyük ölçüde halktan uzaklaşmış ve sorunların çözümü yönünde sorumluluktan kaçmışlardır. Bunun sebebi siyasetin tamamen savaş politikası düzenine teslim olmasından kaynaklanıyor. Siyasetçiler bir an önce insanların sorunları ile ilgilenmeye başlamalıdırlar. Bunun için terörün bitmesini beklemek yanlıştır.
DTP sorunu yaratan taraf değildir. Fakat sorunu çoğaltan taraf olmamalıdır. DTP bu konuda başarılı olduğu söylenemez.
DTP ya devlete biat etmeli veya PKK’ya teslim olmalı… Bu söylem ülke siyasetçileri ve PKK’ın izlediği yolun adıdır. Bu tarz anlayıştan vazgeçilmelidir.
Bölge insanına potansiyel suçlu ve Terörist gözüyle bakılmaktan vazgeçilmelidir. Halka güvenmeyen yöneticiler ve siyasetçiler sorumluluk sahibi olmamalıdırlar.
Osmanlının Yavuz Sultan Selimden beri bölgede uyguladığı şıh, ağa, düzeninden vazgeçilmeli ve Mustafa Kemal anlayışı uyan özgür birey, eşit yurttaş anlayışına yeniden dönülmelidir.
DTP bölgede, siyasi iktidarların yaptığı zulme dayalı yönetim anlayışı ile mücadele ederken PKK’nın izlediği zulme dayalı anlayışa da net ve cesaretle karşı gelmelidir.
Bugün Kürt kökenden gelmediği halde Kürtçe konuşan milyonlarca insan bölgede yaşamaktadır. DTP’nin içinde Kürt kökenli olmadığı halde Kürtçülük yapan çok sayıda yönetici ve vekil bulunmaktadır. Buda bölgede uygulanan Kürtleştirme siyasetinden kaynaklanmaktadır. Bu uygulama tepkisel bir siyasetin doğmasına neden olmaktadır.
Yöre halkı ayrılık fikrine sahip değildir. Evladını vatani görevini yapması için davul zurna ve kurbanlarla göndermeye devam etmektedir. Anne ve babalar evlatlarını hiçbir zaman dağa göndermemiştir. Evlatlarının dağa çıkması Anne ve Babaların istemi dışındır. Siyasi iktidarlar bir taraftan adaletsiz uygulamaları ile Terörün ekmeğine yağ sürmekte, diğer taraftan düşmanlık duygularını halkın içine ekerek iktidarlarını sürdürme peşindeler. Bu ise halka zarar vermeye devam ediyor. Süratle bu anlayışlardan uzaklaşılmalıdır.
Şurası bir gerçektir. Bu ülke dağlardan yıkılamaz. Bu ülke silah ile ayrıştırılamaz. Bu nedenle sorunun çözümünde halkın kendisi muhatap kabul edilerek halk ile birlikte çözülmelidir. Ordumuz dağlarda PKK avcılığından vaz geçmeli ve halkı kazanma konusunda tam bir aylayış ülkemizde siyasete ve devlete hakim olmalıdır.
PKK çözümün tarafı değildir. Siyasetçiler ve devlet teröre sebep olacak uygulamalardan vaz geçmeli ve terörü besleyen sebepleri ortadan kaldırmalıdır. Silahı terk etmek isteyen bir PKK anlayışının oluşması için tüm yolları denemek büyüklüğün şanındandır.
Bölge halkı eğer ayrılmadan ve terörden yana olsaydı hiçbir ordu halkı durduramazdı.
Türk kimliği ülkemizde bütün etnik kültürleri ve kimlikleri birleştiren ortak kültür ve kimliktir. Sorun Türk kimliği değil Türk kimliğini oluşturan diğer kimliklerin özgür bir şekilde kendini eşit haklar çerçevesinde ifade edememesidir. Bu haklar İnsan hakları çerçevesinde bireysel hak ve özgürlüklerin çoğaltılmasından ibarettir. Yani özgür insanı yaratmak ile sorun çözülebilir.
Ortak devlet, ortak bayrak, ortak dil, ortak tarih, ortak kültür yüzyıllar boyunca oluşmuş ve kendini kabul ettirmiş tarihi gerçektir. Ortak kültürümüzü oluşturan tüm kültürler bu çerçevede varlığını sürdürmelidir.
Bütün etnik kimlikler eşittir. Hepimiz Türk’üz. Ama bir yanımız Kürt, Bir yanımız Ermeni, Biryanımız zaza veya Arnavut, bir yanımız ise Çerkez’dir. Yani bir yanımızda bu ülkeyi ve milleti var eden tüm etnik kimlik mevcuttur.
Bu ülkede kullanıla tüm lehçeler ortak dilimiz olan Türkçe’nin yanında onur ile taşıyacağımız lehçelerimizdir Var olmalıdır.
Halkın bir ve tek olması halkın çıkarınadır. Tek millet olmak tek tip millet olmak değildir. Güçlü bir Türk kültürü onu oluşturan diğer kimliklerin korunması için büyük önem taşır. Kürt kültürünün var olması güçlü bir Türk kültürünün varlığı ile mümkün olmuştur. Eğer güçlü bir Türk kültürü olmasa idi Kürt kültürü ya Arap veya Acem kültürüne tamamen teslim olmuş olur du veya güçlü devletlerin kültür ile işgal edilmiş olurdu.
Türkler veya Kürlerin kültürlerindeki tek farklılık lehçe farklılığıdır. Bunun dışında hiçbir kültür ve tarih farklılığı yoktur. Bu sebeple halkın içine ekilen ayrılık tohumlarına sonuna kadar karşı çıkmak görevimiz olmalıdır.
Sorunu yaratan anlayışın, Zalim Sultan selim ile başladığını görmezlikten gelemeyiz. Başta Alevi Türkmenler olmak üzere Yoksul Kürt halkı, Ermeniler, Süryaniler zulme maruz kalan kesimler olmuştur.
İdrisi-i Bitlisi’nin Kürt beyleri ile yaptığı katliamlar, Ebusuud Efendi’nin fetvaları ile öldürülen binlerce alevi Türkmen, yine Hamidiye alayları eliyle katledilen Türkmen, Ermeni, Süryani, Kaldeni, Yezidi halk. Bu gerçekleri göz ardı ederek sorunu yıllarca görmemezlikten gelen devlet erkanı ve terörü yöntem olarak seçen PKK. Derinleşen sorunun boyutunu gözler önüne sermektedir.
1938 Dersim katliamında bile maalesef Alevileri katleden cennete gider anlayışına sahip Kürt kökenli askerler ve komutanların büyük rolü vardır. Bunu en belirgin delili Şıh Sait ayaklanmasında halka dokunulmaması, sadece aklanma liderlerinin ceza görmesidir.
Bu ülkede hiçbir zaman Kürtler Kürt olmalarından dolayı kitlesel zulme uğramamıştırlar. İktidarlarla çatışan Kürt kökenli yapılar ise tamamen siyasi duruşları, siyasi hedefleri ve uyguladıkları yöntemler nedeni ile şiddete maruz kalmışlardır. Diyarbakır cezaevinde Kürtçe’nin yasaklanmasın tek sebebi mahkumların siyasi düşünceleri, hedefleri ve uyguladıkları yöntemlerdir.
Ayrıca Kürdistan diye haritalar ile ortaya çıkan, tarihi gerçeklerden yoksun anlayışların tarafı DTP olmamalıdır. Bu topraklar bu ülkede yaşayan tüm insanların toprağıdır. Bunun içinde Kürt, Zaza, Ermeni, Süryani, Rum, Çerkez, Arnavut, Boşnak, Laz gibi tüm etnik kimlikler vardır.
Kürtler eğer bir ülke arıyorlarsa bilsinler ki ülkeleri Hakkari’den Edirne’ye kadar vatan toprağıdır. Bir aidiat arıyorlarsa kaderleri bin yıldır kimin ile beraberse bundan sonrada öyle olacaktır.
Tarihi bir suçlu aranıyorsa bu Türk milletinin kendisi değildir. Baş sorumlular yönetenlerin içinde aranmalıdır.
En büyük düşman cehalet, fakirlik ve saltanat düşkünü adaletsiz siyasetçilerdir.
Bu düşman hepimizin düşmanıdır. Bu düşmanı hatlarımız ile çoğaltmayalım. Halk özürlük, barış ve kardeşlik istiyor…
CEMHABER
NİHAT VURAL
01.01.2012