İmam Hüseyin Kufe Yolunda
Hz. İmam Hüseyin; Hz. Ali’nin oğludur. Lâkabı, “Şehid-i Kerbelâ’dır, 3 Şaban, 626, yani 19/1/626 yılında Medine’de dünyaya geldi, 11 yıl imamet makamında bulundu. 54 yaşında Cüstura o ğlu Beşir (Şimir), Yezid’in emri ile 10 Muharrem 680 günü Kerbelâ’da şehit etti. Kabri, Kerbelâ’dadır, Merkadi nur olsun.
Küfe bölgesindeki Hz. Ali taraftarları, Hz. İmam Hasan’ın sağlığında halifeliği Muaviye’ye bırakmasına çok gücenmişlerdi. Hz. Hasan’ın Hakk’a yürümesinin ardından hiç vakit kaybetmeden, gizlice yanına gelip halifeleri olması için Hz. Hüseyin’e davette bulundular.
Hz. Hüseyin, bu işe ancak Muaviye’nin ölümünden sonra girişmek istiyordu. Hz. Hüseyin’in bu çekimser halini gören halk, Hz. Ali’nin üçüncü oğlu Muhammed Hanefi’ye başvurdular ve olanaklar elverdiğinde ortaya çıkıp halifeliğini ilan etsin diye, gizlice kendisine biat etmeye başladılar.
Diğer taraftan Muaviye, Hz. Ali yanlılarından baş kaldıranları, şiddetle cezalandırıyor, memlekette güvenliği sağlamak için eyaletlere o devrin en güçlü ve zeki kişilerini vali olarak görevlendiriyordu.
Bu arada Muaviye, işlerini yoluna koyduktan sonra, oğlu Yezid’i kendisine velihat etmek sevdasına kapıldı. Mugire bin Şübe Muaviye’ye: “Ey Emir-ül Müminin! Gördük ki, Osman’dan sonra pek çok karışıklıklar oldu, çok kan döküldü. İleride böyle bir durumun olmaması için oğlun Yezid’i velihat edin; sen ölünce yerini o alır, fitne çıkmasını önler ve kan dökülmez” diyerek Muaviye’nin gözüne girmeye çalışıyordu.
Muaviye, “bu işe kalkarsam buna engel olacak kişiler çıkacaktır” diye cevap verdi. Bu defa Küfe kadısı, Mugire, “bu işi sen bana bırak, Küfe halkını ben yola getiririm” dedi.
Bu arada Muaviye’nin bu teşebbüsüne mani olacak dört kişi vardı ve bunlar: İmam Hasan’ın kardeşi Hz. Hüseyin, Halife Ömer’in oğlu Abdullah, Zübeyr bin Avvam’ın oğlu Abdullah ve Halife Ebu Bekir’in oğlu Abdurrahman idi. Ancak Abdurrahman kısa bir zaman sonra vefat etmiş, üç kişi kalmışlardı.
Muaviye, Yezid’in velihatlığı işini halka duyurması için Mekke valisi Velid’e mektup gönderdi. Velid de Mervan’a danıştı. Bu kimseler, kendi bölge halkına durumu açıkladılar. Pek çok tepki görmelerine rağmen hiç tepki yokmuş gibi göstererek diğer eyaletlerde de halkın fikirlerine müracaat ediliyor, diğer eyaletlerin bunu kabul ettiği söyleniyordu. Muaviye, durumdan memnundu. Hatta Muaviye, bizzat kendisi kalkıp Mekke ve Medine’ye geldi, diğer şehir halkının Yezid’in velihatlığını kabul etmiş gibi göstererek, bura halkının da biatını sağladı. Sadece İmam Hüseyin, İbn-i Zübeyr ve İbn-i Ömer, Yezid’e biat etmediler.
Muaviye, 18 Nisan 680 günü öldüğü zaman, Yezid, halife olarak saltanat tahtına oturdu. Çünkü üç kişinin haricinde tüm eyaletlerin halkı, kendisine velihat olarak biat etmişlerdi. Şimdi Yezid için en önemli olan, İslam âleminin en önemli üç kişisinin biatı idi.
Yezid, Medine valisi olan amcası oğlu Velid’e mektup yazarak, bu üç kişinin biatını sağlamasını istedi. Velid, bu üç kişiyi yanına çağırdı.
İmam Hüseyin, yakın dostlarına: “Velid, gece vakti beni yanına çağırıyor; sizler de benimle beraber gelip kapının önünde bekleyin. Eğer içeride bir gürültü olursa, yani sesim yükselirse, içeriye girin” dedi. Topluca, Velid’in yanına gittiler, İmam Hüseyin içeri yalnız girdi; diğerleri kapının önünde beklediler.
Velid, Yezid’in mektubunu Hz. Hüseyin’e okudu. İmam Hüseyin: “Bu iş, böyle gizli olmaz; gerekirse halk içinde olur” dedi. Velid bunu makul karşıladı. Ancak, tam İmam Hüseyin dışarı çıkmak üzereyken o anda orada hazır bulunan Mervan: “Hüseyin’in gitmesine müsaade etme, bu fırsat bir daha ele geçmez, o buradan çıkıp gitti mi bir daha biat etmez; bir daha da her iki taraftan pek çok kişi ölmedikçe onu ele geçiremezsin. Şimdi onu hapset, biat edinceye kadar uğraş, eğer biat etmezse, öldürt onu” dedi.
İmam Hüseyin, Mervan’ın bu küstahlığını görünce, ona: “Ey Zerkaa’nın oğlu! Sen mi boynumu vurdurmayı emrediyorsun? Hem yalan söyledin, hem de suç işledin” dedi. Sonra Velid’e dönerek: “Biz, Peygamber’in Ehl-i Beyti’yiz! Yezid ise, şarab içen, apaçık suç işleyen, haram olarak kan döken bir kişidir. Benim gibi bir zat, onun gibi birine biat edemez. Hele sabredin bakalım, iş nereye varır, hangimiz hilafete lâyıktır; zaman gösterir” dedi.
İmam Hüseyin’nin öfke ile Mervan’a söylediği sözler, dışarıdan duyulmuştu. Bu tartışmayı duyan, dışarıda bekleyenlerin bir kısmı; içeri girip İmam Hüseyin’i alıp dışarı çıktılar.
Abdullah bin Zübeyr, Velid’in davetine gitmedi, geceleyin kardeşi ile birlikte Medine’den Mekke’ye kaçtı. İmam Hüseyin de aynı şekilde çoluk çocuğunu, yeğenlerini yanına alıp Mekke’ye gitti. Sadece kardeşi Muhammed bin Hanefi, Medine’de kaldı.
Abdullah bin Zübeyr, Mekke’ye geldi, bu sırada halife Yezid, Velid’i azl edip, Medine emirliğini; Mekke emiri Amr bin Said el-Asi’ye verdi. Bu emir de derhal Medine’ye geldi ve Abdullah bin Zübeyr’in dargın bulunduğu kardeşi Amr bin Zübeyr’i komutan tayin etti. Amr, iş başına geçer geçmez, derhal iki bin kişilik bir birlik ile Mekke üzerine gitti. Maksadı kardeşi Abdullah bin Zübeyr’i biata zorlamaktı. Abdullah ise biat etmek şöyle dursun, kendisine katılan Mekkelilerle kardeşi Amr’ın üzerine gitti ve kuvvetlerini darmadağın etti, kardeşi Amr’ı yakalayıp hapsetti. Böylece Abdullah, Mekke’de büyük bir ün kazandı.
Diğer taraftan Küfeliler, Hz. Hüseyin’in Yezide biat etmediğini öğrenince, 150 civarında mektup göndererek, kendisini Küfe’ye davet ettiler. Bu mektuplarda kendisine biat edeceklerini, valileri Numan bin Beşr’i kovacaklarını yazıyorlardı.
İmam Hüseyin, onların davranışlarına inanarak amcası oğlu Müslim bin Akıyl’i Küfe’ye yolladı. Müslim, Küfe’ye varınca 18 bine yakın kişi, Hüseyin’e biat etti. Ancak, bu gelişmelerden haberdar olan Yezid, beceriksizliğinden dolayı Numan bin Beşr’i Küfe valiliğinden azl etti ve yerine Basra valisi Ubeydullah bin Ziyad’ı tayin etti. Bu göreve getirilen İbn-i Ziyad, derhal Küfe’ye gelerek halkı Yezid’e biat etmeye çağırdı. Hüseyin’e biat edenler, Müslim Akil’in başında toplanıp İbn-i Ziyad’ı abluka altına aldılar. Fakat İbn-i Ziyad, bir hile ile tehlikeden kurtulmasını bildi ve Müslim Akil’i yakalatıp idam ettirdi.
Tam bu sırada İmam Hüseyin’de Mekke’den Hareket etmek üzereydi. Mekke’de bulunan Ömer’in oğlu Abdullah, Hz. İmam Hüseyin’e yalvararak Küfe halkının öteden beri ikiyüzlü olduğunu ve Küfe’ye gitmekten vazgeçmesini istiyordu. Amcası Abbas’ın oğlu Abdullah’ta: “Ey amcam oğlu! Gel Küfe’ye gitmekten vazgeç, çünkü ben Küfe halkının dönekliğinden korkuyorum. Eğer kesin olarak buradan ayrılmak istiyorsan Yemen’e git, bura halkı sana büyük saygı duyuyor” dediyse de Hüseyin’i ikna edemedi. İmam Hüseyin ise: “Biliyorum sen doğru söylüyorsun, sen çok samimisin ancak, ben bir kere gitmeye karar verdim, sözümden dönemem” dedi. O vakit Abdullah, “Bari çoluk çocuğunu birlikte götürme. Osman gibi seni de çoluğunun çocuğunun gözü önünde keserler” dedi.
Tüm ısrarlara rağmen verdiği sözden dönmeyen İmam Hüseyin, hısım akrabası ve çoluk çocuğu ile Küfe yolunu tuttu.
Yolda ünlü şair Ferezdak’a rasladı. Ferezdak, Hüseyin’e “Halkın kalbi seninledir ama kılıçları, Ben-i Ümeyye ile beraberdir. Kaza gökten iner ve Tanrı dilediğini yapar” dedi.
Hüseyin, biraz daha ilerledikten sonra, amcası oğlu Müslim’in öldürüldüğünü ve kendisine bağlı olanların dağıldığını öğrendi. Yanındakilere, “isteyen geri dönsün” dedi. Sonradan kendisine katılanlar, ayrılıp gittiler, yalnız Mekke’den birlikte çıkmış olanlar kaldı. Batn-ı Akebe’ye varıldığında bir Arap karşılarına çıkıp, “Allah aşkına geri dön; çünkü mızrakların ucuna ve kılıçların yalmanına gidiyorsun” dedi. Hüseyin ona, “söylediklerin bence meçhul değil ama Allah’ın emrine kimse karşı gelemez” cevabını verdi.
Devam edecek
Hakkı SAYGI (Baba)