Tunceli Harekatı -Dersim Kırımı 1937/1938
Genel Değerlendirme 1937 – 1938
Yazımız kanayan yaraları kanatmak, acıları kavga konusu yapmak değildir. Ülkemiz ve insanlık adına yaşanan acılardan ders çıkarmak ve bir daha kendisinden olmayana “katli vacip” gözüyle bakılmasına mani olmaktır.
Dersim tartışmaları devam ediyor. Dersim kırımı ve Tunceli harekatı birbirine karıştırılıyor. Dersim içinde ağalık davası güden, garibanın malına namusuna göz diken, köylere ve çevre illerde soygun yapıp komsuların sürülerini çalan ve biz devlet istemeyiz diye sorun çıkaran az sayıda ağalar ile devlet içinde Dersim’i çıban başı gören alevi, kızılbaş rafizi düşmanlığı ile yetişmiş saltanatçı kadroların sebep olduğu dersim kırım, Mustafa Kemal Atatürk’ün üzerine atılmaya çalışıyor.
Yavuz Sultan Selim ve İdris-i Bitlisi’nin saltanatçı anlayışının sebep olduğu sorunları ve saltanatçı devlet yapısını devrimleri ile halka dayalı bir cumhuriyete dönüştürmeye çalışan Atatürk’e atılan bu iftiraların ardı kesilmiyor. Özellikle Cumhuriyeti ve devrimleri ortadan kaldırıp tekrar saltanatçı anlayışı kurmaya çalışan siyasi hareketler dersim karşıtı oldukları halde Atatürk’ü karalamak için Dersim’in acılarını kullanmaya çalışıyorlar. Bu çalışmalara alet olan Tunceli’li kişilerin yaptıkları yanlışlıklar artık bir son bulmalıdır.
Dersim harekatı Mustafa Kemal Atatürk’ün yönetiminde ve sıkı kontrolünde yapılmıştır. Bu hareket beşi geçmeyen aşiret ve bir gurup ağalık davası güden ve düzenlerini sürdürmek isteyen kişilere karşı yapılmıştır. Hareket süresince Atatürk’ün yönetiminde yer yer haksızlıklar olsa da kitlesel bir katliam yoktur. Cumhuriyeti ve devleti tanımayanlara karşı zorunlu başlayan operasyonun Seyyit Rızanın karakol basması, Haydaran ve Demenan’lıların köprü yakılması kıvılcımı olmuştur. Mart 1937 de başlayıp 17 Eylül 1937’ye kadar Dersim harekâtının bilançosu konusunda Mecliste bilgi veren İsmet İnönü 30 asker ve 265 isyancının öldüğü bilgi vermiştir. 265 kişinin öldürülmüş olduğu dahi yüksek bir rakamdır. Milli mücadele ve cumhuriyet döneminde birçok ayaklanma olduğu halde operasyonlarda bu kadar yükse insan kaygı olmamıştır. Bir rivayete göre Atatürk ile İnönü arasında ölümlerin yüksekliği nedeni ile görüş ayrılığı olduğu yönündedir.
Teslim olanlarla birlikte isyan edenlerin sayısı bin kişinin üzerindedir. Dersim halkının çok küçük bir kısmı isyana katıldığı halde bölgenin dağlık oluşu, ağır kış şartları, yol yetersizliği, sert müdahale sebebi ile etkisi ve süresi uzun olmuştur
İsmet İnönü’den sonra Celal Bayar başbakan. 1938 yılının bahar ayıdan sonra yine olaylar çıkar ve operasyon yeniden başlar. Atatürk 1938 yılının mayıs ayının sonuna kadar harekatı yönetir. 1938 yılının haziran ayından itibaren hastalığının artması ile İstanbul’a doğru yolculuğu başlar. Artık Ankara’da Atatürk yoktur. Celal Bayar ise başbakan olmasına rağmen devlete tam hakim olarak bir iradesi yoktur.
Dersim Kırımı 1938 Ağustos ayında devletin içinde bulunan Dersimi çıbanbaşı gören anlayışa sahip kadrolar tarafından yapılmıştır. Dersim mebusu Mustafa Zeki Saltık’tan nakil olan bilgiye göre Bu kadroların başını Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay, 3. Ordu Komutanı Salih Omurtag çekmiştir. Celal Bayar başbakan olarak bu duruma uyum sağlamıştır.
1938 Ağustos ayında yapılan kırım İstanbul’da hasta yatağında yatmakta olan Mustafa Kemal Atatürk’ün kulağına gider. Mustafa Kemal Atatürk acil olarak Mareşal Fevzi Çakmak’ı yanına çağırır ve aralarında çok sert tartışma çıkar. Atatürk Mareşal Fevzi Çakmak’ı Tunceli’ye yollayarak kırımı yarıda kestirir.
Atatürk Celal Bayar Vasıtası ile de katliamı durdurma emrini verebilecekken direk Mareşal Fevzi Çakmak’ı çağırması kırım konusunun bir yetkili olarak Mareşal Fevzi Çakmak’ı görmesindendir. Benim doğduğum Hozat Torut köyünde kitlesel katliam Mareşal Fevzi çakmak’ın emrini getiren bir asker tarafından durdurulmuştur.
Dersim raporları ile devlet içinde kadroların meseleye nasıl baktıkları, konunun Atatürk tarafından nasıl ciddiye alındığı, konunun devlet içinde yıllarca değerlendirildiği ve tartışıldığı Dersim raporları ile açığa çıkmaktadır. Devlet yönetilmesini kurallar ve kurumlar aracılığı ile yapılmasına özen gösteren Mustafa Kemal Atatürk Dersim meselesini sosyal ve tarihi bir konu olarak görmekteydi. Bu görüşünü Elazığ’a atadığı Vali Cemal Bardakçı olmak üzere Mustafa Zeki Saltık ve Diyap ağa vasıtası ile Dersim’lilere bildirmiş ve aynı zamanda Cemal Bardak’cıya hazırlattığı rapor ile dolaylı olarak görüşünü açığa çıkarmıştır.
Yüzyıllar boyunca Ahmet Yesevi, Hala-ı Mansur, Hacı Bektaş Veli, Saru Saltuk, Baba Mansur, Hacı Kureyş, Derviş Cemal, Ahuiçin inanç sisteminin en canlı ve en orijinal halinin yaşandığı Dersim bölgesinin sorunlarını ölmeden önce çözmek istiyordu. Yine Karerli Mehmet Efendi’nin anılarında geçen devletin içindeki devrimci- gelenekçi çatışma ve rekabet nedeni ile Ali Cemal Bardakçı bir süre sonra görevden alınır ve yerine devletin gücünü daha sert yansıtacak görevliler atanır.
Dersim kırımı 1938 yılında suçu olmayan, ağalara destek vermeyen ve devlete karşı gelemeyen köylülerin evlerinden alınarak meydanlarda taramalı tüfekler ve süngüler ile kırıldığı yaşayan tüm Dersimliler tarafından bilinmektedir. Yine sözlü geleneğe göre bu kırım gaz ve uçaklarla yapılmamıştır. Bazı mağaraların ve evlerin içinde bulunanlar ile birlikte gaz dökülerek yakıldığı sözlü gelenekte anlatılmaktadır. Sözlü geleneğe göre hazırlanan tüm anlatımlarda ve anılarda katliamın köylerden toplanan kişilerin meydanlarda veya bazı toplama yerlerinde yapıldığı yönündedir.
Dersim harekatı sırasında öldürülen kişi sayısı üçyüzün altında iken, Dersim kırımı ile bu sayı on dört binin üzerine çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde birçok içi isyan çıkmıştır. Bu isyanlarda kitlesel bir katliam yapılmadığı halde köçgiri ve Dersim isyanlarında isyanlara karşı harekat yapılırken katliamlar ve kıyımlar yaşanmıştır. 1826 yılından itibaren halkın içinde Alevi-Bektaşi düşmanlığının hat safhaya çıkması bu katliamların nedenidir.
Dersimin bir kısmı yüzyıllar boyunca inançlarından dolayı zulme uğradıklarından dolayı devletin yaklaşımına şüphe ile yaklaşıyorlardı. Devletin içindeki bir kısım kadro ise Dersimi çıbanbaşı olarak görüyorlardı.
Osmanlı saltanatçı anlayışının yansımaları ile yapılan bu kırımları görmezlikten gelmek ne kadar yanlış ise, bu saltanatçı anlayışı ortadan kaldırmaya çalışan ve yurttaşlık temelinde yani insan olma temelinde halka dayalı cumhuriyet kurmaya çalışan Atatürk’e iftiralar atmakta yanlıştır.
Dersim harekatını Mustafa Kemal Atatürk yönetmiştir.
Dersim kronolojisi
30 Ağustos 1919
Elâzığ Valisi Ali Galip Paşa Ferhatuşağı Reisi ve Rus harbinde Ruslara karşı sivil milislere albaylık rütbesiyle savaşan Diyap Ağa’yı çağırır. Diyap Ağa yaşı nedeni ile küçük kardeşi Haydar Ağa’yı gönderir. Ali Galip Paşa yüklü bir miktarda altını Haydar Ağa’ya Atatürk’ün Erzurum’dan Sivas’a geçerken yolunun kesilerek suikast sonucu öldürülmesi için verir.
Erzincan boğazında jandamalar Erzurum kongresinden sıvasa hareket eden Atatürk’e “Dersimli çeteler boğazı kapatmış, tehlike var geçilmez derler. Kafilenin zamanı olmadığından yoluna devam eder. Diyap Ağa kendi aşiretindeki milisleri yanına alarak yolu keser. Atatürk’ün emir subayı “Paşam “Paşam, Dersimli milisler yolumuzu kesti. Çatışalım mı?” diye sorduğunda Atatürk “Dersimlilerden bize zarar gelmez. Çatışmayın.” diye talimat verir.
Diyap Ağa Atatürk’ün aracının yanına giderek aldıkları altını Atatürk’e verir. “İstiklal Savaşı’nda sizin buna ihtiyacınız var. “Paşam, bizim dışımızda da yerel milislere para ve altın verilmiş olabilir. Başka milisler de size suikast düzenleyebilir. Size Sivas’a kadar eşlik etmek isteriz.” der ve Sivas’a kadar eşlik eder.
21 Aralık 1919
Mustafa Kemal Atatürk’ Sivas kongresinden Ankara’ya giderken Hacıbektaş’a uğrar. Yanında daha sonra sırdaşı olan Dersim’li Mustafa Zeki Saltık olur. Hacıbektaş’ta yapılan cem ibadetinde Celalettin Efendi, Salih Niyazi Dedebaba bulunan Mustafa Zeki Saltık, Sarısaltuk evladı olarak Mustafa Kemal’e kılıç kuşatır.
Nisan 1920
Ahmet Ramiz (Tan), Diyab Ağa (Yıldırım), Hasan Hayri (Kanko), Mustafa Ağa (Öztürk), Mustafa Zeki (Saltık) ve Abdülhalik Tevfik (Gençtürk) Dersim mebusları olarak kurtuluş savaşına ve devrimlere tam destek verir.
Temmuz 1921
Ordu Sakarya’nın ardına çekilir. Top sesleri Ankara’dan duyulmaya başlar. Mecliste Meclisin Kayseri’ye taşınması tekli edilir. Teklif edenlerden biri de Fevzi Paşa’dır.
Dersim Milletvekili Diyap Ağa elini kaldırdı. Oturumu yöneten Adnan Bey şaşırdı. Zira Diyap Ağa o ana kadar hiç mecliste söz alıp konuşma yapmamıştır.
Diyap Ağa ağır ağır kürsüye geldi. Meclis’i süzer. Meclis tikkatli onu dinler.
– “Lafım kısadır” der. “Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga ederek ölmeye mi?”
Sözünü alkışların arasında yerine oturarak tamamlar. Meclisin Kayseri’ye taşınması kabul edilmez.
1921 Koçgiri İsyanı
“Kurtuluş şavaşının en kritik zamanında 1921 yılı başlarında da Koçkiri aşireti başkanlarından Haydar Bey, Osmanlı yönetiminin merkezi ve işgal altında İstanbul’dan Seyyid Abdülkadir’den aldığı talimat üzerine, Alişan ve hısımlarından Naki, Alişer ve başkalarıyla birlikte ayaklanmaya başlar. 5 Kasım 1920 tarihinde Nurettin Paşa komutasında ordu isyanı kanlı olarak bastırır. Özellikle Topal Osman’ın katliamları hala bölgede konuşulmaktadır.
Nurettin Paşa’nın “aşırı güç kullandığı, Meclis-i Mebusan’da tartışılmış, Nurettin Paşa’nın görevden alınıp yargılanmasına karar vermiştir.
Atatürk ve TBMM, idam cezalarının uygulanmamasına karar vermiştir. Bu karar göre, 85’i gıyaben, 15’i de vicahen olmak üzere, toplam 110 kişi hakkındaki idam kararı, Baytar Nuri ve Alişir dışındaki isyancılarla ilgili af çıkarılması ve Sivas’taki Sıkıyönetim Mahkemesi’ni kaldırmasıyla birlikte Koçgiri meselesi kapanır.
Haziran 1925
Şeyh Sait isyanı başlar ve birçok şehir isyancıların eline geçer. İsyan bastırıldıktan sonra sadece İsyan elebaşları 47 kişi hakkında idam kararı verilir ve infaz edilir. Dersim bu isyana destek vermez.
1926- 1928
Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey raporu, Vali Ali Cemal Bardakcı raporu, Birinci umum müfetişi İbrahim Tali raporu.
1930
Yine devlet otoritesini tanımayanlara karşı pülümür Harekâtı yapılır.
Mareşal Fevzi Çakmak raporu, Üçüncü fırka komutanı Halis Paşa raporu.
1931 Raporları
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın18 Kasım 1931 tarihli raporu. 21.12.1931 İbrahim Tali Bey raporu.
Devletin içinde görüş farklılığı
Devlet Dersim meselesinde iki görüş üzerinde faklılaştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün görüşü hizmet götürmek, yüzyıllar boyunca zorluklar içinde yaşayan Dersim’i huzura kavuşturmak. Maraşal Fevzi Çakmak ile sertlilik yanlılarının görüşü ise Dersim bir çıbanbaşıdır ve kökünden kazımak olarak raporlara yansımıştır. Tutulan raporlarda Dersim meselesinin ciddi tartışıldığı ve görüşlerin tarihe mal edildiği görülmektedir. Atatürk’ün görüşü Vali Cemal Bardakcı üzerinden Fevzi Çakmak’ın görüşü ise Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey, Birinci Umumi Müfettişi İbrahim Tali (Öngören) üzerinden destek bulmuştur.
Bu ayrılık Vali Cemal Bey gibi uzlaşmadan yana olanlarla, Umum Müfettişi İbrahim Tali gibi sert tedbirlerin alınmasından yana olanlar arasında devam eter. Elazığ Xolfeng (Ermeni tecriti sırasında devlete kalan Holveng manastırı Baytar Nuri’ye verilmiştir). Bu dönemde Seyyit Rıza gibi bazı ağalar yine ayak diretmiş, bazıları verilen yerlere gelip yerleşmiş, bazıları ise yerleştikten sonra tekrar köylerine geri dönmüştür. Devlet içinde ise çekişme o dönemde hat safhadadır. Sertlik yanlısı olan ve sertlik çözümleri öneren 1.Umum Müfettiş İbrahim Tali ile anlaşamayan Cemal Bardakcı’yı Corum’a tayin ettirip yerine Nizamettin Bey vali olunca Cemal Bardakçı’nın başlattığı iskân işlemlerini iptal etmek olmuştu.
1930-1932
1930 Erzincan iline uğrar. Erzincan ilinde Dersimlilerin yaptığı eşkıyalıklar Mareşal’a şikayet edilir. Daha önce Arapgir, Kemah, Çemişgezek, Kığı illerinde yapılan sürü çalma ve zorbalıklar yine şikayet konusu olmuştur. Bu şikayetlere aşiretler arası çekilmeler, aileler arası çekişmeler, inançlar arası çekişmeler eklenince devlet içindeki yansıması kaynayan bir cadı kazanına dönüşür.
Dersim’lilerin Erzincan’ı Kürtleştirdikleri,şikayetin ana konusu olur. O zaman Dersim’li Alevilere Kürt, sunilere ise Türk deniyordu. Mareşalın ve çevre ilerdeki sunilerin tarihi Alevi karşıtlığı ile yaptığı şikayetlerin altında yatan temal konu Dersim’lilerin Alevi, Kızılbaş veya rafizi olarak tanımlamalarıydı. Bu tanımlamanın temeli Osmanlı fetvalarına dayanmaktaydı. Osmanlı doğuyu Yavuz Sultan Selim, İdris-i Bitlisi’den sonra bu anlayışa göre yüzyıllar boyunca yönetmişti. Şimdi cumhuriyet ile birlikte bu anlayış değişmeye başlamıştı. Yalnız devletin içinde bulunan saltanatcı anlayışlar bu değişime karşı mücadelelerini sürdürmekteydi. Dersim aşiretleri ise devletin içinde devrimci değişimleri yeterince kavramış değillerdi ve kendi dar bölgesel sorunlarını ülkenin değişiminin önüne koymuşlardı. Özellikle bazı ağalar devletin otorite kurmasını istemiyorlardı. Bu ağalar kendi otoritesini ise Dersimlilerin üzerinden bitmesini istemiyorlardı. Bazıları aşiret reisi olmadıkları halde zorla kendilerini aşiret reisi olarak ilan ediyorlardı.
1930 Erzincan ziyareti
Maraşal Fevci Çakmak ve onun gibi düşünenlerin temel hedefi Dersim’i Türkleştirmek yani sunileştirmekten başka bir şey değildi. Maraşal Ankara’ya ya dönünce Dersim’e operasyon yapılması için çalışmalara başlamıştır. İlk harekat planı jandarma umum müdürlüğüne bu dönemde hazırlattırıldı. Hükümete ısrar operasyon yapma girişimleri destek bulmadı. Hükümet ise sorunu sosyal politikalar ile çözmek için çalışmalarını sürdürmekteydi.
1932- 1935 raporları
1932 Halis Bıyıktay raporu, 1933 Hüsrev Gerede raporu. 1935 İsmet İnönü raporu.
1935 Tuneceli kanunu çıkarıldı.
25 Aralık 1935’te, Hükümetin “Munzur” vilayeti başvurusu, 3195 sayılı, 2884 no’lu kanunla “Tunceli” olarak değiştirilerek onaylandı. Mecliste Munzur isminin kabul görmemesi devlet içindeki görüş farklılıklarının bir yansımasıydı.
1936 Mareşal Fevzi Çakmak
Mareşal Fevzi Çakmak tarafından Dersim’e ilk harekat talebi 1936 yılında hükümete yapılır. Hükümet harekatın doğru planlanması ve ekonomik gerekçe ileri sürerek erteler.
1936 raporu
Neşat Hakkı Uluğ raporu.
Ocak 1936
Geniş yetkilerle donatılan General Abdullah Alpdoğan, bölgeye gönderilir. Dersim, Elazığ ve Bingöl illerinde sıkıyönetim ilan edilir.
1936 Baytar Nuri
Mareşal Fevzi Çakmak’ın harekat talebinde bulunması bilgisi Baytar Nuri’ye gelir. Baytar Nuri kendisine verilen manastırı satarak Suriye’ye kaçar.
21 Mart 1937’ başkaldırı ve harekat
Pah Köprüsü yakınında bir müfreze asker Soğzik köyünün Muhundu merasına gelir. Mezrada oturan ev halkı aç olan askerlere yiyecek hazırlarlar. Bu arada müfreze komutanı evin mutfağında evin kadınına sarkıntılık eder. Bağrışmalarda eve giren Evin beyi askerlerden birinin silahı ile komutanı ve karısını öldürür. Diğer askerler ise kaçar. Ev sahibi de kaçarken tahta köprüyü yakar. Aşiret reisinin oğlu Fındık Ağa ise askeri birliği aşiret sınırlarının dışına silahlı adamları ile çıkarır.
Pah bucağı ile Kahmut bucağını birbirine bağlayan Harçik (Darboğaz) deresi üzerindeki singeç tahta köprüsü 20/21 Mart 1937 de 200 kişilik Demenan ve Haydaranlılar tarafından yakılır telefon hattı tahrip edilir. 200 kişi ve karakolda öldürülen üç veya dört asker sayısı binlerce isyancı ve otuz üç asker şeklinde raporlara yansıtılır.
24 Mart 1937
Seyid Rıza, oğlu İbrahim’i Alpdoğan’a göndererek harekatın durması ister. İbrahim, dönüşte Sin’de devlet desteğinde bulunan iki Sin’li tarafından öldürülür Seyid Rıza liderliğinde 24 Mart 1937 tarihinde Askısor Karakolu’na yüz kişi ile saldırı düzenlenir. (bu öldürülmenin devlet tarafından mı aşiretler arasındaki çekişmeden mi olduğu tartışma konusudur.Bu tartışmalardan biri namus meselesinden dolayı Seyyit Rıza’nın oğlu İbrahim’in öldürüldüğüdür. ) (Seyyit Rıza meseleleri çözmek için ne meclisi devreye sokar, ne de yasal mevzuatı bekler. Kendisi silah zoru ile Sin’i basıp, köyün mezar taşlarını dahi tahrip edecek kadar intikam alır.)
Nisan 1937 Kalkışma
1937 Nisanı ayında Rızan, Haydaran, Yusufan, Kureyşan, Abbasuşağı, Bahtiyaruşağı aşiretlerinin önde gelen kişileri ve Seyit Rıza bir araya gelerek Hükümet’in nahiye, kaz ve karakol kurmasını, devlet otoritesinin yerleşmesini kabul etmediklerini ve operasyonların durdurulması gerektiğini aksi taktirde direnecekleri kararını alırlar. Daha çok bu harekatın Dersim’i yok etmeye yönelik olduğu görüşü toplantıya katılanların temel görüşüydü.
3 Mayıs 1937 Sabiha Gökçen
Atatürk’ün istememesine rağmen 1 Mayıs 1937’de Elazığ yer karargâhında harekata Sabiha Gökçen’de katılır. Haziran 1937 tarihinde ise eğitimi nedeni ile tekrar Ankara’ya döner. Derova, Türümşek gibi isyancıların olduğu gölgeler bombalanır.
Sabiha Gökçen’in görüşü ‘Bu ayaklanmayı çok küçük bir zümre kendi çıkarları için yapmışlardı. Ulusumuzu bölmek, bu arada henüz yeni yeni kendine gelmekte olan genç Türkiye’yi yeniden büyük bir tehlikenin içine atarak parçalamanın yollarını aramak, yabancı devletlerle işbirliği yaparak kendi menfur ve bedbaht emellerine erişmek!…’ Buna hiç kimse bigane kalamazdı kuşkusuz.” yönündedir.
4 Mayıs 1937 Muhafız alayı
Bakanlar kurulu kararı ile Tunceli Tenkit harekatı başlar. Halkın üzerine uçaklardan bildiriler atılır. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı görülen lüzum üzerine harekata katılır.
Mustafa Kemal Atatürk askeri harekatın seyrini direk gözlemlemek ve bilgi sahibi olmak, bir an önce harekatın sona ermesi için Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayının katılmasını sağlamıştır.
9 Mayıs 1937
9 Mayıs Mareşal Fevzi Çakmak Elazığ’a harekatı gözlemlemeye gelir.
17 Mayıs 1937
Torut köyünde Şahin Ağa askeri bölüğü pusuya düşürür 2 asker ölür. İsyan ve harekat Torut köyü çevresine, Hozat’a doğru yayılır. Ağalık davası güden Şahin ağa, aile içi çekişmelerden faydalanan devlet tarafından kardeşine öldürülür.
18 Haziran 1937
18 Haziran’da Elazığ’a gelen İnönü, 21 Haziran’da beraberinde Sağlık Bakanı Refik Saydam, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay, 4. Genel Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan ve 7. Kolordu Komutanı Korgeneal Galip Deniz ile harekât planı üzerine bir toplantı yapar.
“Ağalık, derebeylik, şeyhlik kaldırılacak zorbaların mallarına el konulacak, Dersim’e yol, köprü, okul yapılacak, askerlik ve vergi düzene konulacak diye başlayan kararlar alınır.
Ağustos 1937
Ali Şir ve karısı 26 Ağustos’ta Krivesi vasıtası ile öldürülür. Seyit Rıza’nın küçük oğlu Hüseyin’den sonra diğer oğlu Hasan’ın da 17 Ağustos’ta teslim olur.
1937 Eylül
Çok kan döküldüğünü gören Seyid Rıza, Erzincan valisinin “Canına bir zarar gelmeyecek” sözü üzerine 10 Eylül 1937’de adamlarıyla beraber teslim olur ve 12 Eylül 1937’de tutuklanır.
14 Kasım 1937
Mustafa Kemal Atatürk doğu gezisine çıkar. İlk durağı 14 kasım 1937’de Malatya’dır.
15 Kasım 1937
Devleti içindeki kadrolar İhsan Sabri Çağlayangil’i Elazığ’a yollar. Atatürk’ün Seyyit Rıza’yı ve tutuklananları affedeceği ihtimalini ortadan kaldırırlar. Zira Koçgiri isyanı sonrasında Atatürk’ün ceza alanları affettiğini biliyordu.
İhsan Sabri Çağlayan 15 Kasım Cuma mesai bitimine rağmen mahkemeyi devam ettirir ve Seyyit Rızanın yaşını yanancı şahitler vasıtası ile küçük gösterilir.
Toplam 58 kişi Dersim’i isyana teşvikten ve bu isyana katılmaktan yargılanır. 11 kişi idam, 33 kişi ağır hapis cezasına çarptırılır.14 kişi ise beraat eder.. İdam mahkumlarından Seyit Rıza, oğlu Hüseyin, Kureşanlı Hasso Seydo, Yusufanlı Kamer oğlu Fındık, Demenanlı Cebrailoğlu Hasan, Kureyşanlı Ulukiyeoğlu Hasan ve Mirzaoğlu Ali idam cezası aynı gün infaz edilir.
Yine İhsan Sabri Çağlayan’a göre mahkemede yapılan uygulamalardan dolayı Atatürk kendisine tepki göstermiştir.
17 Kasım 1937
17 Kasım 1937’ de Mustafa Kemal Atatürk Elazığ’da çeşitli incelemeler yapar. Dersim programıyla ilgili notlar aldırır.
Bu toplantıda Atatürk, Celal Bayar, Şükrü Kaya, Ali Çetinkaya, Kazım Orbay ve Abdullah Alpdoğan bulunmuştur. Kararlaştırılan esaslar şunlardır:
– Barınılması güç olan bölgede ve dağ köylerinde zorluk içinde yaşayan halk daha iyi yerlere nakledilmesi, Gırlayık’da pancar mıntıkası tesis edilmesi dağ köylerin yerleştirilmesi
-Büyük, yoğun köylerin yapılması ve kültürel çalışmaların acilen temin edilmesi,
– Maden ve fabrikalarda çalışacak kişi sayısının araştırılması
Elazığ’dan Pertek’e geçen Mustafa Kemal Atatürk singeç köprüsünün açılışını yapar.
5 Ekim 1937 Mektup
Operasyon başlamadan önce kendisine verilen Xolfeng manastırını satıp Suriye’ye kaçan Baytar Nuri “Dersim Başkumandanı” başlıklı Seyyit Rıza adına bir mektup yazar. Bu mektup Fransız askeri mangasına verilir, daha sonra İngiliz yetkililere ve oradan da mektup Milletler Cemiyetine ulaşır. 5 Ekim Tarihinde bu mektup Türkiye yetkilileri tarafından öğrenilir.
Baytar Nuri’nin önce Osmanlı’nın sonra ise Fransa’nın ajanı olduğu yönündedir. Özellikle Karerli Mehmet Efendi’nin Anılarım kitabı önemlidir.
17 Eylül 1937 günü Meclis’te açıklama
17 Eylül 1937’ye kadar Dersim harekâtının başından itibaren, verilen zayiat şudur: Subay, 1 şehit, 4 yaralı. Er; 28 şehit, 46 yaralı; Bekçi; 1 şehit, 1 yaralı. İsyana iştirak edenlerden 265 maktul vardır. 20 yaralı, 27 yakalanmış ve müsademe esnasında 849 kişi teslim olmuştur.” İsmet İnönü bu konuşmayı yaptığı gün, Atatürk ile aralarında çıkan bir takım anlaşmazlıklar dolayısıyla görevi Celal Bayar’a devreder. Bu bilgilere göre isyana katılanların sayısı birkaç bin kişiyi geçmez.
1937 raporu
Abidin Özben raporu, Celal Bayar raporu
2 Ocak 1938
Tarihinde asker kaçaklarını arayan bir jandarma birliğini Kalan mıntıkasında pusuya düşülür ve şehitler olur. Bu olayı takiben Mercan deresine inan gruplar buradaki karakolu basar ve iki er şehit edilir.
Temmuz 1938
Halkın üzerine 1 Temmuz 1938 atılan bildiri İsyancıların etrafının çevrildiği ve teslim olmaları istenen bildiri atılır.
Dersim kırımını Mareşal Fevzi Çakmak yönetmiştir.
Temmuz 1938 tarihli operasyon emri verilir.
Son harekat; Komuta General Apdoğan’dan alınıp 3. Ordu komutanlığına verilir. Bu son harekat ile kitlesel katliamlar yapılır. Son harekat bittikten sonra komuta tekrar General Alpdoğan’a verilir.
Tuğba DOĞAN Arşiv Belgelerine Göre 1937-1938 Dersim İsyani isimli çalışmada son harekatın temmuzun son haftasında başlayıp 4 Ağustos 1938’e kadar garnizonlarından çıkan birlikler 10 Ağustos 1938’de Dersim’de operasyonlara başlar. 16 Eylül 1938’de ise operasyon biter. Bu tarih Dersim kırımının yapıldığı tarihtir. Düşmanın düşmana yapmadığı bu katliam Dersim Mebusu Mustafa Zeki Saltık’a göre Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, 3. Ordu komutanı Org. Salih Omurtag, 3. Ordu müfettişi Org. Kazım Orbay emrinde yapılmıştır. 1. ve 2. Ordudan destek alınarak yapılan katliam yine Mustafa Kemal Atatürk’ün kulağına gitmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk Mareşal Fevzi Çakmak’ı Dolmabahçe’de hasta yatağında yanına çağırtmış ve derhal Dersim’e yollayarak katliamı yarıda kestirir. Harekatın kanlı olmasının diğer bir sebebi ise Doğu illerinden oluşturulan Aşiret alayıdır. Aşiret alayı mensupları Rafizi olarak Dersimi düşman görüyorlardı.
Dersim’liler katliamın Mareşal Fevzi Çakmak tarafından kesildiğin sanarak ona dualar ederlerdi
Tuğba DOĞAN Arşiv Belgelerine Göre 1937-1938 çalışmasından
4 Ağustos tarihine kadar hazırlanarak garnizonlarından hareket edeceklerdir. Plana göre 10 gün süreceği tahmin edilen tarama ve tedip safhasını müteakip 2.safhaya intikal için Zafer Bayramı ve ordunun toparlanması ile 3 Eylül 1938 tarihinde operasyonun 2. safhasının başlaması kararlaştırılmıştır. 3 gün sürecek olan 2.safhadan sonra üç gün dinlenme molası verilecek ardından 3. safhaya geçilecektir. 15 Eylül 1938 tarihi 3.safhanın 1. günü olarak tespit edilmiştir.
Urfa-Gaziantep hattına da intikal süreleriyle birlikte bu safha da 20 gün tahmin edilmiştir….
…Planlandığı gibi Ağustos ayının sonunda harekâtın ilk safhası bitmiş ve 21 Ağustos günü Tunceli vilayetindeki emir komuta 3. Ordu’dan Dördüncü Umum Müfettişliği’ne geçmiştir Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak imzalı şifreye göre o gün bölgedeki muhafaza, emniyet ve asayiş kuvvetleri şunlardır,
ikinci Seyyar Jandarma Taburu Nazimiye’de
Dokuzuncu Seyyar Jandarma Taburu Mameki’de
Üçüncü Seyyar Jandarma Taburu Pülümür’de
Seyyar Jandarma Alayı ve iki tabur ile Hozat’ta bir tabur, Çemişkezek’te
Müfettişlik Muhafız Takımı ile Tank ve Köprücü Müfrezeleri Pertek köprü başında
Seyyar hastane Hozat’ta Üç tayyareden mürekkep bir grup Vertetil tayyare meydanında.
Genelkurmay Başkanlığı’nın 23 Ağustos tarihli şifresine göre de operasyonun 2. safhası da bu tarihte bitirilmiş, fakat 62. Piyade Alayı şimdilik Elâzığ’da kalmıştır. 3. Ordu ise tatbikat yapmak üzere Gaziantep’e yola çıkmıştır.10 Ağustosta başlayan 3.Ordu’nun son safhası da 3.Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay’dan General Alpdoğan’a yazılan şifreye göre 16 Eylül 1938 tarih ve saat 00’da sona ermiştir. Ayrıca bu şifreden öğrendiğimize göre 1.ve 2. Ordu da bu harekâta destek vermiştir….bir kısım birlikleriyle Haziran’ın ilk haftası ve mühim kısmı ile Temmuz’un son haftası içinde harekâta başlayan ve Eylül başından itibaren kısım kısım garnizonlarına dönen ve 8.Kolordu ve 3. Tümen ile de bu safhalara iştirakle üçüncü ordu silah arkadaşlarını Şereflendiren ve çetin vazifeler alan1. ve 2. Ordu kıtaları her safhada uzun yürüyüşlerde ve manevranın her hareketinde takdire Şayan kabiliyet göstermiştir.
Son harekatın bilançosu
Ağustos 1938 tarihine kadar yapılan operasyonda Dördüncü Umum Müfettişliği’nin verdiği bilgiye göre, 13 subay, 162 er yaralı ve 104 er şehittir.
Son harekatta sonunda kırıma uğrayan sayısı 13.160 olarak açıklanmıştır.
Necip Fazıl Kısakürek’e göre
Kısakürek makalede, ‘Bu, 12-13 yıl önce (…), evvela İsmet İnönü’nün başvekil ve Fevzi Çakmak’ın Genelkurmay Başkanlığı bulunduğu zaman girişilip sonra Celal Bayar’ın başvekilliğinde efsanevi şaheserine kavuşturulan ve başlıca mesuliyeti bu son iki şahıs üzerinde toplanan kanlı Dersim hareketidir’ ifadesini kullanır.
‘Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi… Kendisinin öğretmen ve köy halkıyla alakasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi… Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı… Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getirecek celladın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi masum… Ve buna benzer daha neler neler!
Mazgirt’in Tersemek nahiyesinde yaşanan bir olayı da nakleden Kısakürek, nahiye halkı öldürülürken, merhamet sahiplerinden birinin, 1 ile 10 yaş arasında 20 kadar çocuğu alıp bir dere içine sakladığını, ancak bu haber alınınca çocukların öldürülmeleri emrinin verildiğini anlatıyor.
İlginç olanlardan birisi ise Necip Fazıl ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın mezarlarının birbirine yakın olması ve bağlı oldukları tarikat şeyhinin yakınlığıdır.
İhsan Sabri Çağlayan katliamın yapıldığını söyler fakat sorumluluğu olanlardan ise direk bahsetmez.
Maraşal Fevzi Çakmak katliamdan sonra bile durmadı…
Genelkurmay Başkanı Mareşal imzasıyla yazılan 9.6.1939 tarihli yazı ile Tunceli Kanunu’nun daha üç sene daha bazı ilave hükümlerin uygulanması talebi ile 4. Umumi Müfettişliği’ne emreder.
Son Söz
İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarına göre;
Bana güldü. Savcı, namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi… Seyid Rıza’ya son sözü soruldu. “Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz” dedi… Seyid Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyid Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. “Evlâdı Kerbelayıh. Bi hatayıh (hatasızız). Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir” dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi… Ayrıca Seyid Rıza’nın “beni oğlumdan önce asın” talebi de kabul edilmedi.
Ağalık, aşiretçilik ile birlikte saltanat kaldırıldığı halde bu anlayış hem devletin içinde hem de halkın içinde kaldırılamamıştır. Bu iki anlayışın çatışma alanı Dersim olmuştur. Yaşanan acıların hala izleri hala sürmektedir.
Tarihten çıkarılacak en büyük ders bir daha inancından, kültüründen, siyasi görüşünden dolayı insanların öldürülmemesi ve devlet ile halkın uyum içinde yaşamasıdır.
Hüseyini bir duruşa sahip Tunceli halkına hala katli vacip gözü ile bakan saltanatçı anlayışlar ve Dersim’in acılarını kendi menfaati için kullanan ayrılıkçı örgütler ellerini Dersim’in kabuk bağlayan yaralarını kanatmaktan vazgeçmelidir.
Nihat Vural
06.01.2019 – KAYNAKLAR
Haydar Evesen dede (Tunceli Hozat ilçesinde 29.10.2021 tarihinde Hak’kın rahmetine kavuşmuştur.)
Karerli Mehmet Efendi – Anılarım
Ali Kaya – Dersim Tarihi
Diyağ Ağa anısı : Gürsel Erol Siyasetci
Tuğba DOĞAN Arşiv Belgelerine Göre 1937-1938 Dersim İsyani
Sözlü gelenek
Muhundu bugünkü adıyla Darıkent, burada anlatıldığı gibi bir hadise yaşanmamıştır. Burası Pah’a bir hayli uzaktadır bu çelişkiyi düzeltirseniz iyi olur. Saygılarımla
– Mesleyi isterseniz 1510 yılıdan itibaren başlatabilirsiniz.
– “dersim cumhuriyet hükümeti için bir çıbandır, üzerinde kesin bir ameliye yapmak şarttır,” diyordu, hamdi Bey. Mustafa Kemal o zaman da hasta mıydı. diye sormussunuz.
Evet Mustafa Kemal o zamanlar Cemal Bardakcı gibi devletin içinde kendine yakın kadrolarca meselenin tarihi olarak Dersim’in istirmas edildiği fikri üzerinden yenilik hareketleri yapıyordu. Bir taraftan 400 yıllık İdris-i Bitlisi – Yavuz Sultan Selim anlayışı ile mücadele ederken bir tadaftan da kendini bilmez ağaların zorbalıkları ile micadele ediyordu. Cemal Bardakcı Atatürk adına aşiretler ile görüşürken bazı ağalar ve Baytar Nuri Cemal Bardakcı’nın yerinin değiştirilmesi için çalışıyorlardı. Dersim Mebusları bunu şahitdir. Celal bardakcının raporları ortadadır. Cemal Bardakcı’nın eserleri ortadadır.
Mustafa kemal ve Şükrü Kaya devletin içine gelmiş bu konuda konuşmaları ve uygulamaları ortadaır. Bunuygulamar 1937 de başlayan operasyonlar ile sabittir. Bu operasyonlarda sadece milletin malına namusuna göz koyanlara karşı yapıldığını bütün yaşlılarımız anlatmaktadır. Yazımızda yine operasyon ile 1938 Ağustos ayında başlayan katliamın aynı olmadığını gayet iyi açıkladık. Operasyonun altında Atatürk’ün imzası vasdır. 1938 Ağustos ayında Dersim’e sokulan 3. ordunun harekatında ise Mustafa Kemal’in imzası yoktur. Yazımızı dikatli okursanız anlarsınız…1938 Ağustos ayında yapılan katliamın detaylı bilgilerini yazımızın ilgili bölümünde yazdık…Tuğba DOĞAN Arşiv Belgelerine Göre 1937-1938 çalışmasından sizde takip edebilirsiniz. Devlet içindeki çekişmelerin detaylı bir örneğini de Karelli Mehmet Efendi’nin eserinden inceleyebilirsiniz…
Lütfen yazımızı dikatli okuyun gerçekleri artık duymanızın zamanı geldi. Ben doğduğum Hozat – Torut köyünde dahi yaşlıların anlatımlarını biliyorum. Ayrıca Mustafa Zeki Saltık’ın yeğeninden 1938 Ağustos ayında yapılan kırımda imzası olanları da yazımda anlattım. Hatta General Alpdoğan’dan konuta 1938 Ağustos ayı başında alınmış, kırım bittikten sonra ise iade edilmiştir.
Maaraşal Fevzi Çakmak’ı Dersim’e gönderip kırımı yarıda kestireni ise siz açıklayın. Madem kırım 1938 Mayıs ayında başladı neden 1938 Ağustos ayına kadar beklediler, sonra 3. orduyu sokup katliam yaptılar….
Lütfen yazımızı iyi ve dikatli okuyun. Sonra eleştirileriniz başımızın üstünde yeri var. Dersim katliamı 4 Mayıs 1938 de başlamadı. 1938 Temmuz ortalarında 3. ordunun Dersim’e sokulma emri ile başladı. Birlikler 1938 Ağustos başında Dersim’e girdiler ve sonrası zaten kırım ve göz yaşı bizim için…
Bu değerlendirme gerçek manada bir utanç örneğidir. Birincisi Dersim meselesi bir anda kararı verilmiş, ya da haddini aşan bir kaç kişinin neden olduğu bir hadise değildir. 37-38’e nasıl gelindiği anlamak için 1870’lerden başlayarak yığınla belge üretilmiştir, devlet dehlizlerinde.
Daha sonrasındaCumhuriyet döneminin Şakr Islahat Planı ve Zorunlu İskan Kanunu ile meselenin nasıl halledileceği ayrıntılarıyla dile getirilmiştir. Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey’den başlayarak İsmet İnönü’ye kadar yığınla rapor hazırlanmıştır. “dersim cumhuriyet hükümeti için bir çıbandır, üzerinde kesin bir ameliye yapmak şarttır,” diyordu, hamdi Bey. Mustafa Kemal o zaman da hasta mıydı.
1935’te hazırlanan Tunceli Kanunu üzerinde yapılan Şükrü Kaya’nın konuşmalarına bakınız, ne demek istediğini, ne yapılmak istendiğini göreceksiniz. 1936’da Mustafa Kemal’in meclis konuşması var ayrıca.
4 Mayıs 1937 Tunceli Harekat Kararı’nın altındaki imza Mustafa Kemal’e ait değil mi? Aklı başında değildi ve kandırıldı mı diyeceksiniz?
Siz, “bizi kırımdan geçirenlerin içinde Hütler yoktu, o kandırıldı, ya da hastaydı ve aklı başında değildi,” diye söyleyen bir Yahudi biliyor musunuz? Ya da bir Ermeni’den, Enver ve Talat Paşalara yönelik benzer bir şey duydunuz mu? Dersim meselesi İttihatçı zihniyetin devlet aklına dönüşmesinin ürünüdür. Biz nine dedelerimizin soykırım hikayeleriyle büyüdük. Yaşanmış onca acıya rağmen biraz saygılı olun hiç değilse.